top of page

Gençler İçin Devlet Büyüklerinin Dehasını Anlama Kılavuzu

Dr. Asım Abdülsamet Pekiy




Devlet büyüklerinin dehası, ilk bakışta görünmeyen bir dehadır. Misal, suda görünen güneş gibi, sanki o kadar da parlak değilmiş durur. Bu, suyun kabahatidir. Su gibi aziz ol sözüne layık olmayan sular, pis sular vardır. Fakat akışkanların hijyeniği bahsine ilerde geleceğiz. Şimdi suyu bulandırmadan, devlet büyüklerimizin dehasının ilk örneklerinden birini arzedeyim efendim.


Sayın cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, “Herkes aklını başına alsın” buyurdular. Bu sözün değeri, her zaman tatbik ettiğim ve herkese de tatbikini tavsiye ettiğim metodla ortaya çıkıverir. Biri çıkıp diyebilir mi ki, “Kimse aklını başına almasın” yahut “Herkes aklını başından atsın” veyahut da “Herkes aklını başını oynatsın” ve ilah… Denilemeyeceğine göre, bu söz yerinde, zamanında ve kavi muhtevasıyla da ilelebet payidar kalacak eser sözlerden biridir.


Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Senegal, Gabon ve Nijer ziyaretleri de devlet büyüklerimizin dehasının anlaşılması için paha biçilmez fırsatlar husule getirmiştir. Burada, ecdadımız zamanındaki mutlulukları ve onların peşinden gelen emperyalist frenklerin (frengi söze nereden gelir sanıyorsunuz?) gaddarlıkların eleştirisini yapmış, “Siz sanki emperyalist değil miyidiniz” gibilerinden suallerle bu gerçekler söndürülmek istenmiştir. Bu ayrı bir bahistir, bilahare kaleme alabiliriz, izninize binaen. Lakin, bu seyahat esnasında özlü bir sözle başbakanımız, bir küratör kadar heykelden anladığını ortaya koymuştur. Şimdi bu söze eğilelim. Hep beraber, eğiliyoruz:


Bazı cahiller, sayın başbakanımızın Senegal’de, Fransızlar tarafından önce imal bilahare hedaye edilmiş bulunan ve köle ticaretinin fenalıklarını cümle cihana faş eden heykel için, “Bunu Fransa’ya geri göndermek lazım” sözünü, evvel emirde heykel, ahiren de umumen sanat düşmanlığıyla telif etmeye çalışmaktadırlar. Çalışacaklardır da onlar daha. Fakat söz, ilk bakışta değeri anlaşılmayan güneş gibi sözlerdendir.


Ne demiştir başbakan? Kelime kelime tetkik edelim. İlk kelime, “Bunu”dur. Başbakan, sanatın sade olması gereğine binaen, sadece “bunu” demiştir. Bir alerjisi olsa, “bu fena şeyi” derdi, çünkü her zaman, her şeyi dobra dobra söylemesiyle ayrı bir meşhurdur. Demek ki ilk kelime temizdir. İkinci kelime, “Fransa’ya”dır. Dikkat edilirse sadelik prensibi burada da geçerlidir ve kullanılabilecek nice fena sıfat varken, hiçbirine itibar edilmemiştir. Kimileri, “Alsın Fransa bunu başına çalsın” demiş gibilerinden konuyu aktarmaya çalışıyor, çalışabilirler ancak başaramazlar. Kelime ortadadır. Üstelik, özel bir delilimiz daha vardır, misal, bir başka devlet büyüğümüz, sayın Egemen Bağış beyefendi hazretleri, bir Frenk habisine, “Put it in yor apropriate place” diyerek, devlet adamlarının istedikleri zaman her dilde karşı taraftakilere ne yapması gerektiğini açıkça söyleme lütfunu esirgemediğini kanıtlamıştır. Sayın Bağış’ın esirgemediğini, sayın Erdoğan mı esirgeyecek? (Şunu da not edelim ki sayın Bağış müzakerecidir, daima müzakere edilecek sözler bulmak zorundadır. Başbakanımız ise müsaadecidir, onun müsaade etmediği şeylerin olmaması gerekir. “One minuts” dediği zaman da oturup bir hafta düşünmek gerekir. Neyse, konu dağılmasın.)


Diğer kelime, “geri”dir. Heykel, konuşma anında Senegal’de olduğuna göre, geldiği yer manasında, Fransa’ya kelimesinden sonra “geri” diye yazılmıştır. Başka gerilerle bir ilgisi yoktur, bu konuda ileri geri konuşmamak gerekir. “Göndermek” ve “lazım” kelimeleri birbirini iktiza eden kelimelerdir. Özetle ne demiştir başbakan? Heykel’in daha fazla sıla hasreti çekmemesi, anayurduna geri dönmesi lazım demiştir.


Mesele bundan ibaretken, yani hem bir sanatkarane küratörlük (bi sürü para alan küratörler, heykelleri tuvalet önlerine bile koyuyor, onlara laf ediyor musunuz?) ve hem de bir beşeri deruni hassasiyet basit bir vezin ve fakat ağır bir mana yüküyle dile getirilmişken, “Gene heykele laf etti” filan gibi feryat figanlarla milletin ve hususiyetle gençlerin aklını, izanını, idrakini ve sanat aşkını tahrip etmeye kimse girişmemelidir. "Herkes aklını başına almalıdır."



HAMİŞ: Üniversitelerimiz, bu ilim irfan yuvaları aleyhine tezvirat devam ediyor. Neymiş, "redhack" diye bir şey çıkmış. Adında meymenet yok, makbul bir şey olsa, "kabulhack" olurdu. Hem hak diyeceksiniz, hem ret diyeceksiniz, yakışmaz bu bir. İkincisi de şudur: Üniversitelerimizde yolsuzluk yoktur ve olamaz. Üniversitelerimiz bu mübarek iktidar çağında yolunu bulmuştur. Neymiş? BMV almış... İlim Çin'de olsa bul diyorsak, Çin'e Anadol'la mı gideceksiniz? Elbet BMV ile, Mercedes ile, Audi ile gideceksiniz, vesselam.

bottom of page