top of page

Kürt Kardeşlerimiz (Daha) Ne İstiyor?

Dr. Asım Abdülsamet Pekiy




Aziz kaarilerim, bu makalede hem Kürt kardeşlerimize, hem Türk kardeşlerimize sesleniyorum. Aslında başlıkta ikisine de seslendim. Kürt kardeşe: “Daha ne istiyorsun be birader” dedim. Türk kardeşe de kıymetli atıfetli hükümetimizin başlattığı yeni süreçte neleri hedeflediğini izah edeceğim. Sabır, iki tarafa da sabır, yazıyı bitirene kadar hiç değilse olur mu? "Senin yazılar okunmuyor" diye enstitüde dedikodum yapılıyor sonra,utandır onları ey okur. Nasıl devlet benim büyüğümse, ben de sizin büyüğünüzüm. Neyse, bu meratip silsilesine hürmet ve muhabbet bahsine ilerde girerim inşallah. İnşallah.


Devleti aalimiz elbette başarılı vatandaşlarına ödül verir. Bu kainatın kuralıdır. Misal, ben Amerikadayken o uzun adamların neden o kadar uzun olduklarını hep merak ettiğim için enbiyey maçlarına gittim birkaç kez sefer. Topu bir sepetten geçirmek için birbirilerini dirseklerken hem zıplaya zıplaya boyları büyümüş, hem dirsek yiye yiye zebellah gibi olmuşlar. Zıplayana tanrı boy, dirsek yemeyi göze alana en vermiş. Zıplamaları ve dirsek yemelerinden hoşlanan milyonlarca vatandaşı mutlu ettiler diye tanrı ödüllendirmiş onları. Sen dirsek dahil hiçbir şey yemek isteme, hiç zıplama sonra en, boy iste, olmaz. İyi zıplamayıp iyi dirsek yemeyeni de zaten hiç oyuna almıyorlar. Öyle mal gibi seyrediyorsun.




Neyse, misali verdik, kıssayı anlattık, hisseyi kendiniz çıkarın.



Ben Kürt kardeşlerin daha ne istediği meselesine geleyim.

Sahi, kardeşlerim daha ne istiyorsunuz? Misal, İmralı’daki zat bir küsur yıl hiç sesini çıkarmamayı başardı, renkli televizyon kazandı. Onun bir yıldır tecrit edildiğini, kimseyle görüştürülmediğini söyleyen bölücüler o gün utançlarından çat diye çatlamışlardır, muhtemelen. İşte tam bu sırada da yeni görüşme süreci başladı. Ki bu süreç, son derece önemliydi. Düşünün, devletimiz, oturmuş bir adayla konuşuyor. Niçin? Kürt kardeşlerimiz için. Benim yolum ilk Falkland Adaları’na düştüğünde, zavallı adayla konuşan kimse görmedim, ne o sicimleri yere batasıca İngilizler, ne de medeniyet dilinden bi haber Arjantinliler. Bir Arjantinli vardı, Maradona, iyi zıplayamadığı için misal, boyu bir karış kalmıştı. E yere yakın olunca da gitmiş komünist olmuş, Küba’lara övgüler düzmüş filan.



Şimdi, ey Kürt kardeşlerim, bugün adayla konuşan devlet, yarın yarımadayla, öbür gün tepeyle, devrisi gün yaylayla, kalan günlerde dağlarla konuşur. Niçin sabretmiyorsunuz? Bakın, bir yıl sesinizi çıkarmadığınızda renkli televizyon aldığınıza göre, iki yıl susarsanız o televizyonun antenini, üç yıl susarsanız belki dicitürk. (Bu dicitürk adı da değişmeli, cicitürk olmalı. Tıpkı susan bütün Türk-Kürt kardeşlerim gibi.) Bakın bugün Türk diye bildiğiniz, imrendiğiniz, niye o şehirde milli gelir fazla da bizde az gibilerinden devleti şikayet ettiğiniz o şehirler, senelerce susup cici Türk oldular, siz de olursunuz.

Yeni görüşme sürecinin yeni yol takvimini de böyle açıklamış olduk, arife tarif gerekmez ama tekrarda fayda var: Sabredin, adayla konuşmaya başlayan devlet, bir gün dağla da konuşur. Hele önce bir dağ sussun, çok değil, iki üç yıl. Daha ne istiyorsunuz? Haftada bir saat Kürtçe, koca TRT şeş, belki dicitürk… Hem bu bir vetire, yani süreç, zamanla daha neler neler olur. Daha ne istiyorsunuz?

 

Üç çift lafım da Kürt kardeşlerimizin taleplerini anlamayanlara gelsin. Anlamıyorsanız, başbakanımızı takip edin, o çok iyi anlıyor, anlatıyor. Ben hep öyle yaparım, ecdadımız da öyle yapardı. Misal, kanuniyi takip eden olmasa Zigetvar’a gidemezdik, Fatih’i takip etmeyen olmasaydı İstanbul şimdi kimbilir kimlerin elinde zebundu, meyustu.



Başbakanı takip ederken, şu hususa dikkat edin: Başbakan, Kürt kardeşlerimizle araya giren ufak tefek nifakları temizleyip, yeniden milli birliğimizi, beraberliğimizi tesis edecek. Bir kere tesis olursa, tıpkı eski güzel günlerdeki gibi Kürt kardeşlerimizle güzel güzel geçiniriz. Madem kardeşimizler, onları hep bakkala göndeririz. “Para üstü sende kalsın” deriz. Hem işimiz görülür, hem mutlu olurlar. Zaten bu nifaklar çıkmadan önce hep para üstünü tam getirirlerdi, sonra araya diğer ülkeler, fitne fesat girdi, parayı alan, hoop dağa. Şimdiyse korkmayın, kredi kartı da var.Şifreyi söylemezsiniz, olur biter.

Sonra bakın TOKİ gani gani ev yapıyor, Allah gani gani razı olsun. Şimdi bu evlerin inşaatında ne çok Kürt kardeşimiz var? Onları inşaatta daha çok çalıştırmalıyız. İnşaatta kim hangi dil konuşmuş kime ne? Harcı kumu düzgün taşısın yeter. Böylece aralarındaki sanatçılar artar. 40 yıldır niye yeni bir İbrahim Tatlıses çıkmıyor? Çünkü inşaat işine o kadar önem verilmiyordu vesayetçi hükümetler döneminde. İşte bu yeni müzakere sürecinde kardeşlik tesis olunca, inşaatlarda daha çok Kürt kardeşimiz çalışacak. Onlar orada Kürtçe şarkı söyledi diye kızmayın, kulak kesilin. Sesi güzel olanları yetkili makamlara haber verin, aslında bir değil de 20 İbrahim Tatlıses olsa fena mı olur? Her biri birçok kardeşine ekmek verir, gelir durumları düzelir. Allah razı olsun derler. Burası laik bir ülke, Zerdüşt razı olsun da diyebilirler, fakat Zerdüşthane istemesinler, o olmaz. Neden olmaz? İleride, devletimizin ve diyanetimizin cemevi konusunda neden bu kadar haklı olduğunu da kaleme alacağım, Tufan hocamızın izniyle, o zaman Zerdüşthane meselesini de yazarım, ateşgede mi ne diyorlar. Serbestler, istediklerini diyebilirler.

Hasılı, aziz kaarilerim, Kürt kardeşlerim sessizce bekledikçe devletin ödülünü alacaklardır. Vaktiyle sessizce beklemiş Türk kardeşlerim gibi olacaklar, aşağı yukarı yüzde yüz aynı olacaklar. Türk kardeşlerimin de faydası çok olacak, her düğüne İbrahim Tatlıses çağırmak bile mümkün olacak, bir taneyken pahalı olabilir, 20, 30 olunca her bütçeye uygun olur, vesselam.



Devletle kalın.



HAMİŞ:


Devletimiz ne zaman hukuku, adaleti, vicdanı, toplumu temizlemek, düzenlemek, geleceğini garantiye almak istese bir feveran, bir feveran. Neymiş? Polis fezlekesi adalette her şeyden üstün olmuş, neymiş avukatlar tutuklanmış, neymiş gazeteciler, askerler hapisteymiş. Devlet dediğin tedbirli olur, bir devlet ne oldum dememeli, ne olacağım demeli. Savaş sınırlarımıza kadar geldi. Bazı yerlerden içeri girdiği duyumları bile var. İşte o içeri konulanlar, lüzumu halinde vatani vazifelerini yapmak üzere salınacaklar. İçerde şu anda bir baro, bir genelkurmay başkanlığı, bir iki gazete çıkaracak insan var, ne güzel. Hele hele bu durumdan en çok Kürt kardeşlerimiz bahtiyar olmalı, içerdekiler tehlike anında bırakıldığı anda, bütün belediyelerini yönetecek kadar vasıflı, liyakatli insan var. Kıymetini bilin.

bottom of page